Küresel ölümlerin dördüncü önemli nedeni olan DİYABET (Şeker Hastalığı), ne yazık ki kişilerin çok önemsemediği, hatta hasta olduğu halde farkında bile olmadığı bir rahatsızlıktır. Şeker hastalarının %50’si sağlık durumlarının farkında değiller. Eğitim ve bilinçlendirme için; 14 Kasım Dünya Diyabet Günü olarak tüm dünyada çeşitli etkinliklerle yürütülmektedir.
DİYABET insülin salgılanmasında azalma ve/veya insülin etkisinin yetersizliğiyle oluşan, kan şekerinde yükselme ile birlikte ortaya çıkan, ilerleyici, sürekli tıbbi bakım gerektiren metabolik hastalıklar topluluğudur.
SINIFLANDIRMA;
Tüm diyabetlilerin; %80-90’ını Tip II diyabet,
Tüm diyabetlilerin; %5-15’unu Tip I diyabet oluşturur.
Ayrıca gestasyonel (gebelikte oluşan) diyabet ve bazı endokrinolojik hastalıkların seyrinde ve ilaç kullanımı ile oluşan diyabet tipleri de mevcuttur.
Diyabet, vücudumuzda pankreas bezinin insülin salgılamasında bozukluk oluşması ile ortaya çıkar. İnsülin, insan vücudunda oluşan metabolik değişikliklerden sorumlu temel hormonlardan biridir. İnsülin, gıda alımı olmadan, ya da gıda alımına pankreasın yanıtı olarak salgılanır. Gıda ile alınan glikozun(şeker) karaciğerde yağ ve glikojen, kaslarda protein ve glikojen, yağ dokusunda trigliserit şeklinde depolanmasına neden olur. İnsülin salgılanması bozulduğunda ya da var olan insülin görev yapamadığında (insülin direnci) kandaki glikoz dokularda glikojen, protein, trigliserit formuna dönüşemez. Bu da kanda şeker miktarını yükselterek hastalığın belirtilerini ortaya çıkarır.
Şeker hastalığı çok su içme, idrarda artma, kilo kaybı gibi gürültülü bir tabloda ortaya çıkabileceği gibi tamamen sinsi de olabilmektedir. Özellikle TİP II DİYABET başlangıçta hiçbir belirti vermez ve hastaların yarısı hastalığın sebep olduğu organ hasarları kalp damar hastalıkları (enfarktüs,kalp yetersizliği),felç(inme), görme kaybı, böbrek hastalığı, ayak yaraları, dolaşım bozuklukları ortaya çıkınca hekime gelirler.
TİP I DİYABET; Çocukluk çağındaki kronik hastalıklar arasında ilk sırada yer alır. Dünyada çocuk yaş grubu içinde görülme sıklığı %0,02’dir.
Tip I diyabet, pankreasta insülin salgılayan adacık hücrelerinin hasar görmesi sonucu insülinin azalması, yetersizliği ile kan şekeri yükselmesi ile oluşur. Bu tip diyabet kuzey Avrupa ülkelerinde sık görülmektedir. Viral enfeksiyonlar, nitrozaminler pankreasta adacık hücre hasarını hızlandırarak Tip I diyabeti ortaya çıkarmaktadır. 40 yaş üstü doğuran annelerin çocuklarında Tip I diyabet riski 3 kat artmıştır.
Ailevi yatkınlık TİP II Diyabete göre daha az olup %12-15’tir.
TİP II DİYABET; Daha çok orta ve ileri yaşlarda görülen, gelişmiş ülkelerde görme sıklığı % 10’a kadar çıkan, dünyada hızla artan en yaygın görülen metabolik hastalıktır.
Yaş, cinsiyet (kadınlarda daha sık) kilo artışı-şişmanlık, fiziksel aktivite azlığı, düşük posalı doymuş yağlardan zengin beslenme, öğün atlama şeker hastalığının oluşumunu hızlandıran sebeplerdir. Ayrıca ailede diyabet varlığı, kişide Hipertansiyon, Hiperligidemi (yüksek kolesterol) bulunması, gebelikte şeker hastalığı saptanması ve düşük doğum ağırlığı Tip II Diyabet açısından yüksek risk oluşturmaktadır.
Kimler Şeker Hastalığı açısından taranmalıdırlar?
- 45 yaş üstü tüm bireyler özellikle (beden kitle indexi) BMI > 25 olanlar
- BMI >25 olup aşağıdaki risk faktörlerinin varlığında tarama daha erken yaşlarda önerilmektedir.
- Fiziksel inaktivite,
- Birinci derece akrabalarında şeker hastalığı olanlar,
- İri bebek doğuranlar, gebelikte şekeri yükselen kişiler,
- Hipertansiyon (yüksek tansiyon) hastalığı olanlar,
- HDL kolesterol < 35 mg/dl ve Trigliserit > 150 mg/dl olanlar,
- Polikistik over sendromu ( yumurtalık kisti),
- Daha önce açlık şekeri 100 mg/dl’den yüksek,125 mg/dl’ ten az olan saptananlar,
- Damar hastalığı geçirenler,
- Şizofreni hastaları.
Şeker Hastalığı Tanı Kriterleri:
- 2 ölçümde açlık glikozu (şeker) 126 mg/dl ve üstü olan bireyler,
- Çok su içme, idrar yapma, kilo kaybı semptomları varlığında rastgele ölçülen şeker değeri 200mg/dl ve üstü olan bireyler,
- Şeker yükleme testi ( oral glikoz tolerans testi) sırasında 2. Saatteki ölçüm 200mg/dl ve üstü olan bireyler diyabetli (şeker hastası) olarak kabul edilirler.
Diyabet hastalığı tedavisiz bırakılması ve hedef kan şekeri değerinin sağlanamaması durumunda akut olarak (şeker komasına)ketoasidoza ya da kronik olarak kalp hastalıkları, damar sertliği (ateroskleroz),körlük ve diğer görme sorunları, böbrek yetmezliği, felç, sinir sistemi bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, bunama(demans),ayak yaraları sonucu uzuv kayıplarına sebep olmaktadır.
Bu kadar ağır sonuçlara sebep olan böyle bir hastalıkta erken tanı çok önemlidir. Son yıllarda PREDİYABET denilen bir klinik tablo tanımlanmıştır. Şeker regülasyonunun bozulduğu, diyabet öncesi dönem olup kalp damar hastalıkları için risktir. 100mg/dl < açlık glikozu <125mg/dl olan bireyler, OGTT (şeker yüklemesi) sonucu 2. Saatte kan glikozu 140-199 mg/dl arası olan bireyler prediyabetik dönemdedir.
Diyabet Önlenebilirmi?
Çin’de ve Finlandiya’da yapılan araştırmalarda PREDİYABETİ olan kişilerde programlı egzersiz ve kalori kısıtlaması ile TİP II DİYABET görülme sıklığında %40- 58 azalma saptanmıştır.
Prediyabetli bireylerin uygun diyet ve egzersiz programı almaları ve hekim kontrolünde olmaları gereklidir.
2003 yılı verilerine göre dünyada diyabetli hasta sayısı 194 milyon iken, 2025’te 333 milyon olması beklenmektedir. Ayrıca prediyabetli hasta 2003’te 314 milyon iken 2025’te 472 milyon olması beklenmektedir.
Türkiye’de TİP II DİYABET görülme sıklığı %7,2, glikoz tolerans bozukluğu görülme sıklığı %6,7. Ülkemizde yaşayan diyabetli bireylerin %32’si hastalığının farkında olmadan yaşamaktadır.
İSTENMEYEN KİLO KAYBI
/in Genel Cerrahi (Hariciye) /tarafından dmtlvnKilogram cinsinden vücut ağırlığının, boyun metre cinsinden karesine bölünmesi ile hesaplanan beden kitle indexi (BKİ) ölçümü, kişinin kilo durumunun belirleyicisidir.
Kişinin BKİ : 18,5-24,9 kg /m2 ise normal kilolu kabul edilmektedir.
Zayıflama (kilo kaybı), istenen bir durum olmakla birlikte istem dışı devam ettiği zaman mutlaka detaylı incelenmesi gereken bir belirtidir . Normal insanlarda kilo, uzun süre sabit kalır çünkü beynimizin hipotalamus adlı bölgesi enerji kazancı ve enerji tüketimini dengede tutar.
Son altı ay içinde vücut ağırlığının % 5’ ten fazla azalması (zayıflama diyeti yapan kişilerdeki hariç) ileri tetkik ve değerlendirme gereken bir durumdur.
Bireylerde kilo kaybının gerçekten oluştuğunun belirlenmesi, iştah durumu (iştah artışı ve azalması) yeme alışkanlığı ve diyetin içeriği, egzersiz alışkanlığı, sindirim sistemine ait şikayetlerinin (bulantı,kusma,kabızlık,ishal,dışkıda kanama,karın ağrısı) olup olmadığı, endişe,korku ve depresyon bulgularının varlığı ve ilaç kullanımı mutlaka sorgulanmalıdır.
İstenmeyen kilo kaybının önemi:
Yaşlılarda kilo kaybı yakınması %25 mortaliteye (ölüm hızı) sahiptir. Kabaca şöyle bir anlam içerir; istenmeyen kilo kaybı olan dört yaşlının birinde ölümcül hastalık vardır. Bunların başında Akciğer ve Sindirim sistemi kanserleri gelir. Ayrıca yaşlılarda görülen depresyon, kalp yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği de kilo kaybına sebebiyet verir.
Daha genç bireylerde ise kilo kaybına sebep olan hastalıklar arasında Diyabet(şeker hastalığı), Tirotoksikoz ( tiroid hormonlarının fazla üretimi), yeme bozuklukları (anorexia v.b) içeren psikiyatrik hastalıkları, AİDS gibi enfeksiyon hastalıkları ilk sıralarda yer almaktadır.
Kilo kaybı sebepleri;
DİYABET : (Şeker hastalığı)
Feokromasitoma: (böbrek üstü bezinin tümörleri)
Adison hastalığı 🙁 böbrek üstü bezinin yetersizliği)
İstenmeyen kilo kaybı dikkatli bir öykü ve muayene sonrası ilk basamak laboratuvar testleri ile değerlendirilmelidir:
İlk basamak tetkiklerle açıklanamayan kilo kaybı daha detaylı araştırmalar gerektirir.
Muayene ve laboratuvar testleri ile kilo kaybı olan hastaların %75 ‘inde buna sebep olan hastalık saptanır.Kalan %25 hastada çok detaylı incelemeye rağmen sebep bulunamayabilir.Bu hastaların düzenli takipleri (en geç 6 ay ara ile ) ve zamanla ilave olan diğer belirtiler de dikkate alınarak gözlem altında tutulmaları ihmal edilmemelidir.
HİPERTANSİYON
/in Nefroloji /tarafından dmtlvnKan basıncı( tansiyon), kalpten pompalanan kanın damar duvarlarına çarpma gücü olarak tanımlanır.Kalp dakikada ortalama 60-80 kez kasılarak kanı vücuda pompalar.Bu kasılma sırasında tansiyon en yüksek seviyeye çıkar. Bu seviye büyük tansiyon(sistolik kan basıncı), kasılmalar arası dönemdeki tansiyon değeri ise küçük tansiyon(diyastolik kan basıncı) olarak tanımlanır .
Kan basıncı uyku ve istirahat halinde düşebilir,sinirli heyecanlı olduğumuzda ve efor sarf ettiğimizde artabilir.
HİPERTANSİYON, farklı zamanlarda yapılan üç ölçümde,
Sistolik kan basıncının(büyük tansiyon) 140 mmhg ve üstü ve veya
Diastolik kan basıncının(küçük tansiyon) 90 mmhg ve üstü olmasıdır .
Şiddet derecelerine göre hipertansiyon sınıflandırılması yapılmıştır:
Hipertansiyon erişkinlerde %10-20 sıklıkta görülen en önemli sağlık sorunlarından birisidir.20 yaş altında az görülür ve genellikle de altta yatan doğuştan damarsal anomaliler veya böbrek hastalıkları zemininde ortaya çıkar. Hastalık genellikle 30-60 yaş arasında ortaya çıkar ve erkeklerde kadınlara göre daha sık görülür.Hipertansiyon , asya ve Amerika yerlileri ve beyazlarla karşılaştırıldığında siyahlarda daha fazla görülmekte ve daha erken yaşlarda ortaya çıkmaktadır.
Aşağıdaki risk faktörleri varlığında hipertansiyon riski artmaktadır:
Hipertansiyon neden oluşmaktadır?
Hipertansiyonlu hastaların %90 ında altta yatan bir sebep saptanmamaktadır.Bu grup ESANSİYEL HİPERTANSİYON olarak sınıflandırılır .sebebi bilinmeyen yüksek tansiyon olarak da tanımlanmaktadır.
Fakat son çalışmalar, esansiyel hipertansiyonun insülin direnci ve şeker metabolizmasında bozukluk ile alakalı olduğunu göstermektedir.Artmış insülinin damar düz kaslarında ve bağ dokusunda artışa yol açtığı ve kan yağlarını kötüleştirerek hipertansiyonu tetiklediği saptanmıştır.
Hipertansiyonlu bireylerin %10 unda tansiyonu yükselten başka rahatsızlıklar saptanmaktadır.Bu grup SEKONDER HİPERTANSİYON olup altta yatan hastalık tedavi edildiğinde tansiyon değerleri de normalleşmektedir:
Hipertansiyonlu hastalarda belirtiler:
Hafif hipertansiyonu olan hastaların çoğunluğunun hiçbir şikayeti yoktur.Bunun yanı sıra baş ağrısı, burun kanaması, çarpıntı, terleme halsizlik yakınması ile de hekime başvurulmaktadır.Kimi zaman da hastalar organ hasarı (görme kaybı,kalp krizi, kalp yetersizliği,böbrekyetmezliği )oluştuğunda doktora başvurmaktadırlar.
HİPERTANSİYON,kalp ve damar hastalıklarında değiştirilebilen en önemli risk faktörüdür.Tedavi edilmezse miyokard enfarktüsü, kalp yetersizliği, ritm bozuklukları,beyin kanaması, inme, görme kaybı ve böbrek yetersizliğine yol açarak ölüme sebebiyet vermektedir.
Unutulmaması gereken bir ayrıntı da hipertansiyon tedavisinin bireye özel yapılması gerekliliğidir.Her hastanın yaşı,eşlik eden hastalıkları,alerji durumu, egsersiz alışkanlığı, şeker hastalığı riski, kan yağları, böbrek ve karaciğer fonksiyonları ,göz muayenesi ve elektrokardiyografik incelemeleri yapılarak tedavisi düzenlenmelidir.
HASHİMATO TİPİ TİROİD HASTALIĞI
/in Endokrinoloji /tarafından dmtlvnGünümüzde oldukça yaygın görülen tiroid hastalıkları birçok alt grupta incelenmektedir
Hashimato tipi tiroid hastalığı ( tıp dilinde Hashimato tiroidit ) kronik bir tiroid bezi iltihabı nedeniyle ortaya çıkar. İlk kez 1912’de DR. HAKARU HASHİMATO tarafından tanımlanmıştır. Hastalık genellikle 30-50 yaş arası bayanlarda çok daha sık görülmekle birlikte daha az sıklıkta erkeklerde, çocuk ve gençlerde de görülebilmektedir. Tiroid bezinin ağrısız büyümesi (guatr) ve genellikle tiroid bezinin normalden daha az işlev görmesi (hipotiroidizm) ile hastalık kendisini gösterir. Tiroid bezi büyümeden de (guatrsız) hashimato hastalığı ortaya çıkabilmektedir.
Hastalık nasıl oluşmaktadır?
Normalde kendi tiroid dokusuna karşı herhangi bir tepki vermeyen bağışıklık sistemi, hashimato hastalığında genetik ve bazı çevresel faktörlerin etkisiyle harekete geçerek tiroid bezinde iltihap ve tahribat meydana getirir. Yakın akrabalarında tiroid hastalığı bulunan bireylerin, sigara içimi, selenyum eksikliği, aşırı iyot alımı (iyotlu öksürük şurupları, aşırı tuz tüketimi, kelp tabletlerinin kullanımı), Lityum tedavisi, amiodaron ilacının kullanımı, bazı Viral enfeksiyonlar gibi çevresel faktörlerle maruz kalması ile bağışıklık sistemleri harekete geçerek hashimato tipi tiroid hastalığını ortaya çıkarır. Pek çok hastanın kanında tiroid bezine karşı antikorlar (TPO, TG) ortaya çıkar. Bu antikorların (özellikle TPO) saptanması hastalığın teşhisinde çok anlamlıdır.
Hastalar başka bir hastalık nedeniyle muayene olurken tesadüfen saptanabileceği gibi bazen boyunda rahatsızlık, dolgunluk hissi, elle yoklarken bazen büyümüş olduğunun fark edilmesi ya da dışından görülebilecek kadar bezin büyümesi sonucu da hekime başvuruda tespiti mümkün olabilmektedir.
Hastalığın doğal seyri ve belirtileri:
Yavaş seyirli bir hastalık olan Hashimato tiroditi, hastalığın erken döneminde belirti vermez. Bu dönemlerde kandaki tiroid hormon değerleri normaldir. Zamanla tiroid bezi iltihabı arttıkça, tiroid bezi az çalışmaya başlar ve kandaki hormon seviyeleri azalır. Tiroid hormonu eksikliğinde vücuttaki tüm dokular etkilenir. Bu nedenle çok fazla şikayete sebep olur:
Ancak, bezin işlevlerinin çok fazla kaybolmadığı erken evrelerde bu belirtiler çok daha siliktir ve bazen hastalarda bu belirtiler olmayabilir. Bu sebeple hipotiroidizmin erken saptanması için bazı bireylere tarama önerilmektedir:
Hipotiroidi için tarama: Kanda TİROİD HORMON SEVİYELERİNİN ÖLÇÜMÜ (TSH ve ST4(serbest T4) ile yapılmaktadır.
HASHİMATO TİROİDİTİ VE KANSER
Bazı araştırmalarda Hashimato tiroiditi olan bireylerde, olmayanlara göre daha fazla sıklıkta tiroid kanseri geliştiğine dair bulgular ortaya konmuştur. İyot alımının aşırı olması Hashimato hastalığına zemin hazırladığı gibi, bazı tip tiroid kanserine de zemin hazırlamaktadır. Bu sebeple Hashimato tip tiroid hastalığının takip ve tedavisi esnasında oluşan tiroid yumrularının kanser açısından mutlaka ultrasonografi ve gereğinde (hekim önerisiyle) iğne biyopsisi ile dikkatlice değerlendirilmeleri gerekir.
Tedavi: Hashimato tipi tiroid hastalığı kronik bir hastalık olup kendi kendisine düzelme ihtimali son derece zayıftır. Hastalar genellikle ömür boyu tedavi altında kalırlar ve izlenirler.
DİYABET (ŞEKER HASTALIĞI)
/in Diyabet ve Metabolizma Hastalıkları, Endokrinoloji /tarafından dmtlvnKüresel ölümlerin dördüncü önemli nedeni olan DİYABET (Şeker Hastalığı), ne yazık ki kişilerin çok önemsemediği, hatta hasta olduğu halde farkında bile olmadığı bir rahatsızlıktır. Şeker hastalarının %50’si sağlık durumlarının farkında değiller. Eğitim ve bilinçlendirme için; 14 Kasım Dünya Diyabet Günü olarak tüm dünyada çeşitli etkinliklerle yürütülmektedir.
DİYABET insülin salgılanmasında azalma ve/veya insülin etkisinin yetersizliğiyle oluşan, kan şekerinde yükselme ile birlikte ortaya çıkan, ilerleyici, sürekli tıbbi bakım gerektiren metabolik hastalıklar topluluğudur.
SINIFLANDIRMA;
Tüm diyabetlilerin; %80-90’ını Tip II diyabet,
Tüm diyabetlilerin; %5-15’unu Tip I diyabet oluşturur.
Ayrıca gestasyonel (gebelikte oluşan) diyabet ve bazı endokrinolojik hastalıkların seyrinde ve ilaç kullanımı ile oluşan diyabet tipleri de mevcuttur.
Diyabet, vücudumuzda pankreas bezinin insülin salgılamasında bozukluk oluşması ile ortaya çıkar. İnsülin, insan vücudunda oluşan metabolik değişikliklerden sorumlu temel hormonlardan biridir. İnsülin, gıda alımı olmadan, ya da gıda alımına pankreasın yanıtı olarak salgılanır. Gıda ile alınan glikozun(şeker) karaciğerde yağ ve glikojen, kaslarda protein ve glikojen, yağ dokusunda trigliserit şeklinde depolanmasına neden olur. İnsülin salgılanması bozulduğunda ya da var olan insülin görev yapamadığında (insülin direnci) kandaki glikoz dokularda glikojen, protein, trigliserit formuna dönüşemez. Bu da kanda şeker miktarını yükselterek hastalığın belirtilerini ortaya çıkarır.
Şeker hastalığı çok su içme, idrarda artma, kilo kaybı gibi gürültülü bir tabloda ortaya çıkabileceği gibi tamamen sinsi de olabilmektedir. Özellikle TİP II DİYABET başlangıçta hiçbir belirti vermez ve hastaların yarısı hastalığın sebep olduğu organ hasarları kalp damar hastalıkları (enfarktüs,kalp yetersizliği),felç(inme), görme kaybı, böbrek hastalığı, ayak yaraları, dolaşım bozuklukları ortaya çıkınca hekime gelirler.
TİP I DİYABET; Çocukluk çağındaki kronik hastalıklar arasında ilk sırada yer alır. Dünyada çocuk yaş grubu içinde görülme sıklığı %0,02’dir.
Tip I diyabet, pankreasta insülin salgılayan adacık hücrelerinin hasar görmesi sonucu insülinin azalması, yetersizliği ile kan şekeri yükselmesi ile oluşur. Bu tip diyabet kuzey Avrupa ülkelerinde sık görülmektedir. Viral enfeksiyonlar, nitrozaminler pankreasta adacık hücre hasarını hızlandırarak Tip I diyabeti ortaya çıkarmaktadır. 40 yaş üstü doğuran annelerin çocuklarında Tip I diyabet riski 3 kat artmıştır.
Ailevi yatkınlık TİP II Diyabete göre daha az olup %12-15’tir.
TİP II DİYABET; Daha çok orta ve ileri yaşlarda görülen, gelişmiş ülkelerde görme sıklığı % 10’a kadar çıkan, dünyada hızla artan en yaygın görülen metabolik hastalıktır.
Yaş, cinsiyet (kadınlarda daha sık) kilo artışı-şişmanlık, fiziksel aktivite azlığı, düşük posalı doymuş yağlardan zengin beslenme, öğün atlama şeker hastalığının oluşumunu hızlandıran sebeplerdir. Ayrıca ailede diyabet varlığı, kişide Hipertansiyon, Hiperligidemi (yüksek kolesterol) bulunması, gebelikte şeker hastalığı saptanması ve düşük doğum ağırlığı Tip II Diyabet açısından yüksek risk oluşturmaktadır.
Kimler Şeker Hastalığı açısından taranmalıdırlar?
Şeker Hastalığı Tanı Kriterleri:
Diyabet hastalığı tedavisiz bırakılması ve hedef kan şekeri değerinin sağlanamaması durumunda akut olarak (şeker komasına)ketoasidoza ya da kronik olarak kalp hastalıkları, damar sertliği (ateroskleroz),körlük ve diğer görme sorunları, böbrek yetmezliği, felç, sinir sistemi bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, bunama(demans),ayak yaraları sonucu uzuv kayıplarına sebep olmaktadır.
Bu kadar ağır sonuçlara sebep olan böyle bir hastalıkta erken tanı çok önemlidir. Son yıllarda PREDİYABET denilen bir klinik tablo tanımlanmıştır. Şeker regülasyonunun bozulduğu, diyabet öncesi dönem olup kalp damar hastalıkları için risktir. 100mg/dl < açlık glikozu <125mg/dl olan bireyler, OGTT (şeker yüklemesi) sonucu 2. Saatte kan glikozu 140-199 mg/dl arası olan bireyler prediyabetik dönemdedir.
Diyabet Önlenebilirmi?
Çin’de ve Finlandiya’da yapılan araştırmalarda PREDİYABETİ olan kişilerde programlı egzersiz ve kalori kısıtlaması ile TİP II DİYABET görülme sıklığında %40- 58 azalma saptanmıştır.
Prediyabetli bireylerin uygun diyet ve egzersiz programı almaları ve hekim kontrolünde olmaları gereklidir.
2003 yılı verilerine göre dünyada diyabetli hasta sayısı 194 milyon iken, 2025’te 333 milyon olması beklenmektedir. Ayrıca prediyabetli hasta 2003’te 314 milyon iken 2025’te 472 milyon olması beklenmektedir.
Türkiye’de TİP II DİYABET görülme sıklığı %7,2, glikoz tolerans bozukluğu görülme sıklığı %6,7. Ülkemizde yaşayan diyabetli bireylerin %32’si hastalığının farkında olmadan yaşamaktadır.
ANEMİ (KANSIZLIK)
/in Dahiliye /tarafından dmtlvnHalsizlik, bireylerin en sık tıbbi yardım istediği şikayetlerden birisidir. Birçok hastalık halsizlik yakınması ile belirti vermektedir. Halsizlik yakınmasına neden olan hastalıklar ele alındığında KANSIZLIK (ANEMİ) üst sıralarda yer alır. ANEMİ toplumumuzda ve dünyada oldukça sık görülen bir hastalıktır.Kan hastalıkları içinde en sık rastlanılan KANSIZLIK, kandaki hemoglobin miktarının veya kırmızı kan hücrelerinin (alyuvarların) azalmasıdır.
Hemoglobin , kanımızdaki alyuvarlarda bulunan, tüm dokuların yaşaması için gerekli olan oksijeni taşıma işlemini gerçekleştiren ,aynı zamanda kana kırmızı rengini veren moleküldür.Anemi, hemoglobin miktarının kandaki düzeyi ölçülerek teşhis edilir.
ANEMİ (kansızlık), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından ,kan sayımı ile saptanan hemoglobin düzeyinin erkeklerde 13g/dl, kadınlarda 12g /dl’nin adlında olması olarak tanımlanır. Dünyada , anemi sıklığı kadınlarda % 30-40 erkeklerde ise % 20’dir.
Anemi çoğu kez belirti vermemekle birlikte dokulara yeterli oksijen taşınmaması sonucu ortaya çıkan belirtilere sebep olmaktadır:
Kansızlık yaşam kalitesini ve süresini olumsuz etkileyen bir rahatsızlıktır. Teşhis edildikten sonra mutlaka sebepleri araştırılarak tedavisi planlanmalıdır.
Anemiye sebep olan durumlar:
Kansızlığın en sık nedeni demir eksikliğidir. DSÖ, ferittin testi ile tarandığı takdirde demir eksikliğinin yüz kişinin 40 ‘ında görüldüğünü tahmin etmektedir. Çocuklarda henüz kansızlığa yol açmamış hafif dereceli demir eksikliği, büyüme ve zihinsel gelişimi olumsuz etkileyebilmektedir. Erişkin kadınlarda ise gebelik ve ciddi spor hariç fiziksel kapasiteyi fark edilebilir bir şekilde etkilemesi pek beklenmez.
Vücutta demir ihtiyacı, bebeklik ve hızlı büyüme dönemlerinde, kadınların adet dönemlerinde, gebelikte en yüksektir. Yetersiz demir alımı demir eksikliğinin en yaygın sebebi olup diyetin demirden fakir ve emilimi iyi olmayan demir içeren gıdalardan oluşması ile ortaya çıkar. Karaciğer, koyun ve dana eti, ıspanak, enginar, kurubaklagiller(özellikle yeşil mercimek), kayısı, mürdüm eriği, siyah üzüm, fındık fıstık, demirden zengin gıdalardır.
Çaydaki tannik asit, kahve ve kırmızı şarapta bulunan polifenoller, mandıra ürünlerindeki kalsiyum demir emilimini azaltır. Mide asidini azaltan ilaçlar da demir emilimini bozabilmektedirler.
Demir eksikliği büyüme çağındaki çocuklarda, gebelerde kullanım artışına bağlı olarak da ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca kansızlık sebepleri içinde de belirttiğim gibi, kan kayıpları (kadınlarda adet kanamaları ve sindirim sisteminden kaynaklanan sinsi kanamalar) da demir eksikliğine sebep olmaktadır.
Göktürk Dahiliye Doktoru
/in Genel /tarafından dmtlvnDr. Demet Elvan
UZMAN DOKTOR DEMET ELVAN
1995 Hacettepe Tıp fakültesinden mezun oldu. 1995 – 2000 yılları arasında iç hastalıkları uzmanlığını tamamladı. Takip eden yıllarda Ege Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesinde iç hastalıkları kliniğinde çalıştı. 2007 – 2010 yılları arasında Acıbadem Göktürk Polikliniğinde çalıştı. 2010 yılından bu yana Göktürk Kemer Corner sitesinde ki özel muayenehanesinde dahiliye branşında hasta kabul etmeye devam etmektedir.
Diyabet(şeker hastalığı), tiroid hastalıkları, hipertansiyon, sağlıklı beslenme ve obezite ,ve dahiliye branşı alanında Göktürk ve Kemerburgaz da hizmet vermekteyim.
Göktürk İç Hastalıkları Uzmanı
/in Genel /tarafından dmtlvnDr. Demet Elvan
UZMAN DOKTOR DEMET ELVAN
1995 Hacettepe Tıp fakültesinden mezun oldu. 1995 – 2000 yılları arasında iç hastalıkları uzmanlığını tamamladı. Takip eden yıllarda Ege Üniversitesi ve Dokuz Eylül Üniversitesinde iç hastalıkları kliniğinde çalıştı. 2007 – 2010 yılları arasında Acıbadem Göktürk Polikliniğinde çalıştı. 2010 yılından bu yana Göktürk Kemer Corner sitesinde ki özel muayenehanesinde dahiliye branşında hasta kabul etmeye devam etmektedir.
Diyabet(şeker hastalığı), tiroid hastalıkları, hipertansiyon, sağlıklı beslenme ve obezite ,ve dahiliye branşı alanında Göktürk ve Kemerburgaz da hizmet vermekteyim.